Her şey gözlerini açmasıyla başladı, sıcak yatağından uyanıp pencereden dışarı baktığında rüyasında gördüğünü sandığı şeyden çok başka bir dünyanın içinde buldu kendini. Her şeyin karanlık güneşin bile doğmaya utandığı bir yer haline gelmişi dünya. Egzoz dumanından yakındığımız günleri anımsadı birden ve sonra kendini hatırladı en azından hatırlamaya çalıştı; bu dünyanın içinde bir zamanlar nasıl tükettiğini, yok ettiğini, zarar verdiğini. Şimdi uyanmıştı. Her şeyi net bir şekilde görebiliyordu. Belki de gördüğü bir simülasyondu. Bunu sorgularken, kendini dışarıda oyunun içinde buldu aktif bir oyuncu olarak.
Kazanması gereken bir savaş vardı, tıpkı bizlerinde kazanmak zorunda olduğu gibi. Genetik bir deformasyon mu bahsettiğim, sosyal mi, çevresel mi yoksa hepsi mi? Yanlış bir cevabı yok bunun. Doğru cevap etkilenen değil etkileyen olmak… Robotlaşmayı durdurup deformasyonu fark etmek ve evet belki de bu bir oyun. Bu oyunda oynamak mı istersin, yoksa bu distopik oyundan uyanmayı mı tercih edersin?
Koleksiyonumda, bu kirlenmiş, deforme olmuş pis dünyayı sizlere sert çizgilerle ifade etmeye çalıştım. Organik ve inorganik formları kullanarak tasarladığım bu koleksiyonda, yaşadığımız çelişkileri, robotlaşmayı ise asimetrik yapılarla ifade ettim. Aslında içinde tüm renkleri barındıran bir güzelliğe sahip olan bir siyah, sizlere dünyanın öteki yüzünü gösterirken, kullandığım gümüş rengi ise gelişen teknoloji ile birlikte yaşadığımız sanal hayatı yansıtmaktadır. Ben bu koleksiyonu etkilenen değil etkileyen olmak, robotlaşmayı durdurup, deformasyonu fark etmeyi sembolize etmek için tasarladım. Bu distopik dünyaya geri dönüşü olmayan biletiniz de bende, iyi yolculuklar şimdiden.